9786052071403
441168
https://www.turkishbooks.com/books/ruhun-yolculugu-p441168.html
Ruhun Yolculuğu Ruhname (Sıhhat ü Maraz-Hüsn ü Aşk)
7.68
Fuzûlî'nin en güzel eserlerinden biri olan bu eser Sıhhat u Maraz, Hüsn ü Aşk, Rûhnâme ve
Hikâye-i Rûh isimleriyle anıla gelmiştir. Bu isim çokluğunun sebebi metnin konusundan
kaynaklanmaktadır. Aslında eser iki bölümden oluşmaktadır: Sıhhat u Maraz ile Hüsn ü Aşk.
Hikâyeyi okuyanların da fark edeceği üzere, hikâyenin bu birinci bölümünde eserin yazıldığı
dönemdeki klasik tıp bilgisi özetlenmiştir. Aynı zamanda vücudu ele geçirmeye çalışan Maraz
ile bunu engellemeye çalışan Sıhhat'in hikâyesidir bu bölüm. Hikâyenin ikinci bölümü ise
Rûh'un Aşk'la birlikte Hüsn'e ulaşma çabasınının yani ruhun aşk ile birlik olup güzelliğe
kavuşmalarının hikâyesidir. Dolayısıyla bu bölüm metnin Hüsn ü Aşk kısmıdır. Bu yüzden
eserin tümü için Sıhhat u Maraz veyahut Hüsn ü Aşk isimlerinden birini kullanmak yerine
daha kapsayıcı olan Rûhnâme ya da Hikâye-i Rûh olarak isimlendirilmesi tercih edilmiştir.
Bu eser, iyi bir eğitim aldığı bilinen Fuzûlî'nin ilmî yönünü de ortaya koymaktadır.
Rûhnâme'de insanoğlunun bedeni ve kalbi hakkında eskilerin sahip olduğu geleneksel bilgiyi
ve anlayışı özetlemiş, bunu yaparken de her bir terimi kişileştirerek son derece canlı bir
hikâye ortaya koymuştur. Hikâye rûhlar âlemindeki insan ruhunun dünyaya gelerek bedene
yerleşmesinden sonra sahip olduğu maddî ve manevî bütün duyu ve duygularını ele almış,
her bir insanın yaşaması muhtemel maddî ve manevî süreçleri ayrıntılı olarak aktarmıştır.
Fuzûlî, bütün bu geleneksel bilgileri sırf bilgi olarak aktarmak yerine, her bir duyunun,
organın, olgunun ve hissin birer karakter olduğu bir hikâye anlatmayı tercih etmiştir.
Okuyucu hikâyeyi bitirdiğinde geleneksel tıp anlayışının hepsini öğrenmiş olacağı gibi
hikâyeyi kendisiyle özdeşleştirerek konunun özünü kavrayacaktır. Fuzûlî'nin de istediği budur
elbette. Konu daha geniş kapsamlı eserlerde ele alınmış olmasına rağmen çoğu zaman tam
olarak anlatılamamış ve anlaşılamamıştır. Buna karşın Fuzûlî, bu küçük risalesiyle her şeyi
yerli yerinde, sadeliği ifade kudretiyle buluşturarak meselenin özünün kavranmasını
kolaylaştırmış ve ortaya ilgi çekici bir eser koymuştur.
Hikâye-i Rûh isimleriyle anıla gelmiştir. Bu isim çokluğunun sebebi metnin konusundan
kaynaklanmaktadır. Aslında eser iki bölümden oluşmaktadır: Sıhhat u Maraz ile Hüsn ü Aşk.
Hikâyeyi okuyanların da fark edeceği üzere, hikâyenin bu birinci bölümünde eserin yazıldığı
dönemdeki klasik tıp bilgisi özetlenmiştir. Aynı zamanda vücudu ele geçirmeye çalışan Maraz
ile bunu engellemeye çalışan Sıhhat'in hikâyesidir bu bölüm. Hikâyenin ikinci bölümü ise
Rûh'un Aşk'la birlikte Hüsn'e ulaşma çabasınının yani ruhun aşk ile birlik olup güzelliğe
kavuşmalarının hikâyesidir. Dolayısıyla bu bölüm metnin Hüsn ü Aşk kısmıdır. Bu yüzden
eserin tümü için Sıhhat u Maraz veyahut Hüsn ü Aşk isimlerinden birini kullanmak yerine
daha kapsayıcı olan Rûhnâme ya da Hikâye-i Rûh olarak isimlendirilmesi tercih edilmiştir.
Bu eser, iyi bir eğitim aldığı bilinen Fuzûlî'nin ilmî yönünü de ortaya koymaktadır.
Rûhnâme'de insanoğlunun bedeni ve kalbi hakkında eskilerin sahip olduğu geleneksel bilgiyi
ve anlayışı özetlemiş, bunu yaparken de her bir terimi kişileştirerek son derece canlı bir
hikâye ortaya koymuştur. Hikâye rûhlar âlemindeki insan ruhunun dünyaya gelerek bedene
yerleşmesinden sonra sahip olduğu maddî ve manevî bütün duyu ve duygularını ele almış,
her bir insanın yaşaması muhtemel maddî ve manevî süreçleri ayrıntılı olarak aktarmıştır.
Fuzûlî, bütün bu geleneksel bilgileri sırf bilgi olarak aktarmak yerine, her bir duyunun,
organın, olgunun ve hissin birer karakter olduğu bir hikâye anlatmayı tercih etmiştir.
Okuyucu hikâyeyi bitirdiğinde geleneksel tıp anlayışının hepsini öğrenmiş olacağı gibi
hikâyeyi kendisiyle özdeşleştirerek konunun özünü kavrayacaktır. Fuzûlî'nin de istediği budur
elbette. Konu daha geniş kapsamlı eserlerde ele alınmış olmasına rağmen çoğu zaman tam
olarak anlatılamamış ve anlaşılamamıştır. Buna karşın Fuzûlî, bu küçük risalesiyle her şeyi
yerli yerinde, sadeliği ifade kudretiyle buluşturarak meselenin özünün kavranmasını
kolaylaştırmış ve ortaya ilgi çekici bir eser koymuştur.
Fuzûlî'nin en güzel eserlerinden biri olan bu eser Sıhhat u Maraz, Hüsn ü Aşk, Rûhnâme ve
Hikâye-i Rûh isimleriyle anıla gelmiştir. Bu isim çokluğunun sebebi metnin konusundan
kaynaklanmaktadır. Aslında eser iki bölümden oluşmaktadır: Sıhhat u Maraz ile Hüsn ü Aşk.
Hikâyeyi okuyanların da fark edeceği üzere, hikâyenin bu birinci bölümünde eserin yazıldığı
dönemdeki klasik tıp bilgisi özetlenmiştir. Aynı zamanda vücudu ele geçirmeye çalışan Maraz
ile bunu engellemeye çalışan Sıhhat'in hikâyesidir bu bölüm. Hikâyenin ikinci bölümü ise
Rûh'un Aşk'la birlikte Hüsn'e ulaşma çabasınının yani ruhun aşk ile birlik olup güzelliğe
kavuşmalarının hikâyesidir. Dolayısıyla bu bölüm metnin Hüsn ü Aşk kısmıdır. Bu yüzden
eserin tümü için Sıhhat u Maraz veyahut Hüsn ü Aşk isimlerinden birini kullanmak yerine
daha kapsayıcı olan Rûhnâme ya da Hikâye-i Rûh olarak isimlendirilmesi tercih edilmiştir.
Bu eser, iyi bir eğitim aldığı bilinen Fuzûlî'nin ilmî yönünü de ortaya koymaktadır.
Rûhnâme'de insanoğlunun bedeni ve kalbi hakkında eskilerin sahip olduğu geleneksel bilgiyi
ve anlayışı özetlemiş, bunu yaparken de her bir terimi kişileştirerek son derece canlı bir
hikâye ortaya koymuştur. Hikâye rûhlar âlemindeki insan ruhunun dünyaya gelerek bedene
yerleşmesinden sonra sahip olduğu maddî ve manevî bütün duyu ve duygularını ele almış,
her bir insanın yaşaması muhtemel maddî ve manevî süreçleri ayrıntılı olarak aktarmıştır.
Fuzûlî, bütün bu geleneksel bilgileri sırf bilgi olarak aktarmak yerine, her bir duyunun,
organın, olgunun ve hissin birer karakter olduğu bir hikâye anlatmayı tercih etmiştir.
Okuyucu hikâyeyi bitirdiğinde geleneksel tıp anlayışının hepsini öğrenmiş olacağı gibi
hikâyeyi kendisiyle özdeşleştirerek konunun özünü kavrayacaktır. Fuzûlî'nin de istediği budur
elbette. Konu daha geniş kapsamlı eserlerde ele alınmış olmasına rağmen çoğu zaman tam
olarak anlatılamamış ve anlaşılamamıştır. Buna karşın Fuzûlî, bu küçük risalesiyle her şeyi
yerli yerinde, sadeliği ifade kudretiyle buluşturarak meselenin özünün kavranmasını
kolaylaştırmış ve ortaya ilgi çekici bir eser koymuştur.
Hikâye-i Rûh isimleriyle anıla gelmiştir. Bu isim çokluğunun sebebi metnin konusundan
kaynaklanmaktadır. Aslında eser iki bölümden oluşmaktadır: Sıhhat u Maraz ile Hüsn ü Aşk.
Hikâyeyi okuyanların da fark edeceği üzere, hikâyenin bu birinci bölümünde eserin yazıldığı
dönemdeki klasik tıp bilgisi özetlenmiştir. Aynı zamanda vücudu ele geçirmeye çalışan Maraz
ile bunu engellemeye çalışan Sıhhat'in hikâyesidir bu bölüm. Hikâyenin ikinci bölümü ise
Rûh'un Aşk'la birlikte Hüsn'e ulaşma çabasınının yani ruhun aşk ile birlik olup güzelliğe
kavuşmalarının hikâyesidir. Dolayısıyla bu bölüm metnin Hüsn ü Aşk kısmıdır. Bu yüzden
eserin tümü için Sıhhat u Maraz veyahut Hüsn ü Aşk isimlerinden birini kullanmak yerine
daha kapsayıcı olan Rûhnâme ya da Hikâye-i Rûh olarak isimlendirilmesi tercih edilmiştir.
Bu eser, iyi bir eğitim aldığı bilinen Fuzûlî'nin ilmî yönünü de ortaya koymaktadır.
Rûhnâme'de insanoğlunun bedeni ve kalbi hakkında eskilerin sahip olduğu geleneksel bilgiyi
ve anlayışı özetlemiş, bunu yaparken de her bir terimi kişileştirerek son derece canlı bir
hikâye ortaya koymuştur. Hikâye rûhlar âlemindeki insan ruhunun dünyaya gelerek bedene
yerleşmesinden sonra sahip olduğu maddî ve manevî bütün duyu ve duygularını ele almış,
her bir insanın yaşaması muhtemel maddî ve manevî süreçleri ayrıntılı olarak aktarmıştır.
Fuzûlî, bütün bu geleneksel bilgileri sırf bilgi olarak aktarmak yerine, her bir duyunun,
organın, olgunun ve hissin birer karakter olduğu bir hikâye anlatmayı tercih etmiştir.
Okuyucu hikâyeyi bitirdiğinde geleneksel tıp anlayışının hepsini öğrenmiş olacağı gibi
hikâyeyi kendisiyle özdeşleştirerek konunun özünü kavrayacaktır. Fuzûlî'nin de istediği budur
elbette. Konu daha geniş kapsamlı eserlerde ele alınmış olmasına rağmen çoğu zaman tam
olarak anlatılamamış ve anlaşılamamıştır. Buna karşın Fuzûlî, bu küçük risalesiyle her şeyi
yerli yerinde, sadeliği ifade kudretiyle buluşturarak meselenin özünün kavranmasını
kolaylaştırmış ve ortaya ilgi çekici bir eser koymuştur.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.