9786056551505
172470
https://www.turkishbooks.com/books/masatliga-kirlayan-kizan-p172470.html
Maşatlığa Kırlayan Kızan
4.002
"Aman ba kızanım, bizim aşkımızdan noolacak?'
Şimdilerde anlıyorum bu cümlenin ağırlığını. Bizim insan böyleydi işte, yıllar yılı kahır çekmekten, yokluktan, çalışıp didinmekten, zor yaşam şanlarından, hayatta kalmak gailesinden bir aralık bulup bir türlü keyfine bakamamış. bir gün olsun kendi için yaşayamamıştı Aşk ise, adını sadece radyo ve televizyondan duyduğu, ayıpladığı, mahrem gördüğü bir duygu, üzerine hiç yakıştıramadığı bir elbise gibi iğreti ve dünyadaki bir kayıp kıta kadar uzaktı ona. "
"Bu ahalinin arasında öyle bir grup vardı ki. Pinpiri Asan'ın kahvesinden başka yere çıkmaz, aynı grubun içinde bulunduğu arkadaşlarını bir gün olsun görmeden rahat edemezlerdi. Peki kimdi onlar? İşte hepsi oradaydı yine... ömür boyu sürecek olan bir arkadaşlığı dakikalarca önce kurmuş olan iki çocuğun vardiya teslim almak üzere gittiği kahve önünde, en görkemli masada bir bir sıralanmışlardı...
Daima traşlı yüzü ve temiz mintanı ile bakışlarım bir kartal gibi insanların üzerinde dikkatlice gezdiren mavi gözlü Feyim Çavuş. Sürekli kitap okuduğu içtin yüzüne bakıldığında hep uykuluymuş hissi uyandıran, şişe dibi gibi gözlüklerinin ardından çevresine sakin sakin bakan Acı Kemal. O sene başında yenilediği kasketini hafifçe alnından yukarı kaldırmış ve arkadaşları ile ettiği sohbette söz hakkının kendisine gelmesini saygıyla bekleyen Çavuş Ali... Çorlu meyve-sebze halinde çuval çekelemekten nasır tutan ellerini masanın üzerinde birleştirmiş, kendinden onlarca yaş küçük delikanlılarla dahi çarçabuk ahbap olabilen mütevazı gönüllü Kula Üseyin .. Ve konuşurken kelimelerini dikkatlice seçmeye özen gösteren, ağzını neredeyse bir İstanbullu aksanına yakın derecede güzel konuşmak üzere kullanabilen Kaveci Memet... Söyledikleri üçüncü parti çaylarını usulca yudumlarken, bir yandan da hararetli sohbetlerine devam ediyorlardı."
(Tanıtım Bülteninden)
Şimdilerde anlıyorum bu cümlenin ağırlığını. Bizim insan böyleydi işte, yıllar yılı kahır çekmekten, yokluktan, çalışıp didinmekten, zor yaşam şanlarından, hayatta kalmak gailesinden bir aralık bulup bir türlü keyfine bakamamış. bir gün olsun kendi için yaşayamamıştı Aşk ise, adını sadece radyo ve televizyondan duyduğu, ayıpladığı, mahrem gördüğü bir duygu, üzerine hiç yakıştıramadığı bir elbise gibi iğreti ve dünyadaki bir kayıp kıta kadar uzaktı ona. "
"Bu ahalinin arasında öyle bir grup vardı ki. Pinpiri Asan'ın kahvesinden başka yere çıkmaz, aynı grubun içinde bulunduğu arkadaşlarını bir gün olsun görmeden rahat edemezlerdi. Peki kimdi onlar? İşte hepsi oradaydı yine... ömür boyu sürecek olan bir arkadaşlığı dakikalarca önce kurmuş olan iki çocuğun vardiya teslim almak üzere gittiği kahve önünde, en görkemli masada bir bir sıralanmışlardı...
Daima traşlı yüzü ve temiz mintanı ile bakışlarım bir kartal gibi insanların üzerinde dikkatlice gezdiren mavi gözlü Feyim Çavuş. Sürekli kitap okuduğu içtin yüzüne bakıldığında hep uykuluymuş hissi uyandıran, şişe dibi gibi gözlüklerinin ardından çevresine sakin sakin bakan Acı Kemal. O sene başında yenilediği kasketini hafifçe alnından yukarı kaldırmış ve arkadaşları ile ettiği sohbette söz hakkının kendisine gelmesini saygıyla bekleyen Çavuş Ali... Çorlu meyve-sebze halinde çuval çekelemekten nasır tutan ellerini masanın üzerinde birleştirmiş, kendinden onlarca yaş küçük delikanlılarla dahi çarçabuk ahbap olabilen mütevazı gönüllü Kula Üseyin .. Ve konuşurken kelimelerini dikkatlice seçmeye özen gösteren, ağzını neredeyse bir İstanbullu aksanına yakın derecede güzel konuşmak üzere kullanabilen Kaveci Memet... Söyledikleri üçüncü parti çaylarını usulca yudumlarken, bir yandan da hararetli sohbetlerine devam ediyorlardı."
(Tanıtım Bülteninden)
"Aman ba kızanım, bizim aşkımızdan noolacak?'
Şimdilerde anlıyorum bu cümlenin ağırlığını. Bizim insan böyleydi işte, yıllar yılı kahır çekmekten, yokluktan, çalışıp didinmekten, zor yaşam şanlarından, hayatta kalmak gailesinden bir aralık bulup bir türlü keyfine bakamamış. bir gün olsun kendi için yaşayamamıştı Aşk ise, adını sadece radyo ve televizyondan duyduğu, ayıpladığı, mahrem gördüğü bir duygu, üzerine hiç yakıştıramadığı bir elbise gibi iğreti ve dünyadaki bir kayıp kıta kadar uzaktı ona. "
"Bu ahalinin arasında öyle bir grup vardı ki. Pinpiri Asan'ın kahvesinden başka yere çıkmaz, aynı grubun içinde bulunduğu arkadaşlarını bir gün olsun görmeden rahat edemezlerdi. Peki kimdi onlar? İşte hepsi oradaydı yine... ömür boyu sürecek olan bir arkadaşlığı dakikalarca önce kurmuş olan iki çocuğun vardiya teslim almak üzere gittiği kahve önünde, en görkemli masada bir bir sıralanmışlardı...
Daima traşlı yüzü ve temiz mintanı ile bakışlarım bir kartal gibi insanların üzerinde dikkatlice gezdiren mavi gözlü Feyim Çavuş. Sürekli kitap okuduğu içtin yüzüne bakıldığında hep uykuluymuş hissi uyandıran, şişe dibi gibi gözlüklerinin ardından çevresine sakin sakin bakan Acı Kemal. O sene başında yenilediği kasketini hafifçe alnından yukarı kaldırmış ve arkadaşları ile ettiği sohbette söz hakkının kendisine gelmesini saygıyla bekleyen Çavuş Ali... Çorlu meyve-sebze halinde çuval çekelemekten nasır tutan ellerini masanın üzerinde birleştirmiş, kendinden onlarca yaş küçük delikanlılarla dahi çarçabuk ahbap olabilen mütevazı gönüllü Kula Üseyin .. Ve konuşurken kelimelerini dikkatlice seçmeye özen gösteren, ağzını neredeyse bir İstanbullu aksanına yakın derecede güzel konuşmak üzere kullanabilen Kaveci Memet... Söyledikleri üçüncü parti çaylarını usulca yudumlarken, bir yandan da hararetli sohbetlerine devam ediyorlardı."
(Tanıtım Bülteninden)
Şimdilerde anlıyorum bu cümlenin ağırlığını. Bizim insan böyleydi işte, yıllar yılı kahır çekmekten, yokluktan, çalışıp didinmekten, zor yaşam şanlarından, hayatta kalmak gailesinden bir aralık bulup bir türlü keyfine bakamamış. bir gün olsun kendi için yaşayamamıştı Aşk ise, adını sadece radyo ve televizyondan duyduğu, ayıpladığı, mahrem gördüğü bir duygu, üzerine hiç yakıştıramadığı bir elbise gibi iğreti ve dünyadaki bir kayıp kıta kadar uzaktı ona. "
"Bu ahalinin arasında öyle bir grup vardı ki. Pinpiri Asan'ın kahvesinden başka yere çıkmaz, aynı grubun içinde bulunduğu arkadaşlarını bir gün olsun görmeden rahat edemezlerdi. Peki kimdi onlar? İşte hepsi oradaydı yine... ömür boyu sürecek olan bir arkadaşlığı dakikalarca önce kurmuş olan iki çocuğun vardiya teslim almak üzere gittiği kahve önünde, en görkemli masada bir bir sıralanmışlardı...
Daima traşlı yüzü ve temiz mintanı ile bakışlarım bir kartal gibi insanların üzerinde dikkatlice gezdiren mavi gözlü Feyim Çavuş. Sürekli kitap okuduğu içtin yüzüne bakıldığında hep uykuluymuş hissi uyandıran, şişe dibi gibi gözlüklerinin ardından çevresine sakin sakin bakan Acı Kemal. O sene başında yenilediği kasketini hafifçe alnından yukarı kaldırmış ve arkadaşları ile ettiği sohbette söz hakkının kendisine gelmesini saygıyla bekleyen Çavuş Ali... Çorlu meyve-sebze halinde çuval çekelemekten nasır tutan ellerini masanın üzerinde birleştirmiş, kendinden onlarca yaş küçük delikanlılarla dahi çarçabuk ahbap olabilen mütevazı gönüllü Kula Üseyin .. Ve konuşurken kelimelerini dikkatlice seçmeye özen gösteren, ağzını neredeyse bir İstanbullu aksanına yakın derecede güzel konuşmak üzere kullanabilen Kaveci Memet... Söyledikleri üçüncü parti çaylarını usulca yudumlarken, bir yandan da hararetli sohbetlerine devam ediyorlardı."
(Tanıtım Bülteninden)
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.