9789757862176
371089
https://www.turkishbooks.com/books/kuran-i-kerim-ve-hadis-i-seriflere-gore-baris-medeniyeti-p371089.html
Kur'an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflere Göre Barış Medeniyeti
3.333
İnsanlık tarihi, vahiy ile puta tapıcılık arasındaki mücadelenin tarihidir.
Bu mücadele, yarın da farklı şekiller alarak sürecektir... Biz buna İslâmî terminolojide Hak / Hakikat ile Batıl, Tevhid ile şirk veya hayır / iyilik ile şerrin / kötülüğün mücadelesi diyoruz... Müslümanlar olarak; hayır zannettiğimiz şeyde şer, şer zannettiğimiz şeyde de hayır olabileceğine inanmamız isteniyor bizden: ... Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. (K.K:2 / 216) Bu, müthiş bir ilkedir... İnanılmaz bir hayat, hayatiyet, hareket, dinamizm ve var oluş kaynağıdır. Çünkü bu ilke, her ne suretle olursa olsun, yan gelip yatmayı ya da teslim bayrağı çekmeyi yasaklıyor bize. Her zaman canlı, diri, uyanık ve dinamik olmayı, özetle aynı anda havf / korku ve recâ / ümit halinde olmayı talep ediyor bizden: Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allaha korkarak ve-rahmetini-umarak dua edin.
Medeniyetleri oluşturan, insanlık tarihinin üç kültürel zihniyet arasındaki ritmik ilişki çerçevesinde ortaya çıktığına şahit oluyoruz:
Birincisi: Her şeyin gerçekliği temelde maddeye dayanmayan, yani manevî ihtiyaç ve gayeleri öne çıkaran mistisizm / sezgi yolu ile kavrama ve düşünceye ait zihniyettir.
İkincisi: Her şeyin gerçeğini temelde maddî veya fiziki olarak algılayan ve kabul eden, en önemli beşerî / insanî ihtiyaçların beden ve madde ile ilgili olduğunu söyleyen ve manevî ve ruhî olana değer ve önem vermeyen hissî / duygusal olan kültürel zihniyettir.
Üçüncüsü: Bu ikisinin bir tür karışımı veya ikisinin ortasında yer alan kültürel zihniyettir. Bu kültürel zihniyet, gerçekliği hem maddi / dünyevî hem de manevî diğer bir ifade ile hem bedenî hem de ruhî / manevî olarak algılayan, ihtiyaçlarla gayeler arasında denge kuran Vahyin ve Peygamberin sünnetin kurduğu medeniyettir. Bu kültürel medeniyet, hem din ve hem de ilim yönü olduğundan insanın hem fizikî hem de ruhî ihtiyaçlarını karşılar
Bu mücadele, yarın da farklı şekiller alarak sürecektir... Biz buna İslâmî terminolojide Hak / Hakikat ile Batıl, Tevhid ile şirk veya hayır / iyilik ile şerrin / kötülüğün mücadelesi diyoruz... Müslümanlar olarak; hayır zannettiğimiz şeyde şer, şer zannettiğimiz şeyde de hayır olabileceğine inanmamız isteniyor bizden: ... Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. (K.K:2 / 216) Bu, müthiş bir ilkedir... İnanılmaz bir hayat, hayatiyet, hareket, dinamizm ve var oluş kaynağıdır. Çünkü bu ilke, her ne suretle olursa olsun, yan gelip yatmayı ya da teslim bayrağı çekmeyi yasaklıyor bize. Her zaman canlı, diri, uyanık ve dinamik olmayı, özetle aynı anda havf / korku ve recâ / ümit halinde olmayı talep ediyor bizden: Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allaha korkarak ve-rahmetini-umarak dua edin.
Medeniyetleri oluşturan, insanlık tarihinin üç kültürel zihniyet arasındaki ritmik ilişki çerçevesinde ortaya çıktığına şahit oluyoruz:
Birincisi: Her şeyin gerçekliği temelde maddeye dayanmayan, yani manevî ihtiyaç ve gayeleri öne çıkaran mistisizm / sezgi yolu ile kavrama ve düşünceye ait zihniyettir.
İkincisi: Her şeyin gerçeğini temelde maddî veya fiziki olarak algılayan ve kabul eden, en önemli beşerî / insanî ihtiyaçların beden ve madde ile ilgili olduğunu söyleyen ve manevî ve ruhî olana değer ve önem vermeyen hissî / duygusal olan kültürel zihniyettir.
Üçüncüsü: Bu ikisinin bir tür karışımı veya ikisinin ortasında yer alan kültürel zihniyettir. Bu kültürel zihniyet, gerçekliği hem maddi / dünyevî hem de manevî diğer bir ifade ile hem bedenî hem de ruhî / manevî olarak algılayan, ihtiyaçlarla gayeler arasında denge kuran Vahyin ve Peygamberin sünnetin kurduğu medeniyettir. Bu kültürel medeniyet, hem din ve hem de ilim yönü olduğundan insanın hem fizikî hem de ruhî ihtiyaçlarını karşılar
İnsanlık tarihi, vahiy ile puta tapıcılık arasındaki mücadelenin tarihidir.
Bu mücadele, yarın da farklı şekiller alarak sürecektir... Biz buna İslâmî terminolojide Hak / Hakikat ile Batıl, Tevhid ile şirk veya hayır / iyilik ile şerrin / kötülüğün mücadelesi diyoruz... Müslümanlar olarak; hayır zannettiğimiz şeyde şer, şer zannettiğimiz şeyde de hayır olabileceğine inanmamız isteniyor bizden: ... Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. (K.K:2 / 216) Bu, müthiş bir ilkedir... İnanılmaz bir hayat, hayatiyet, hareket, dinamizm ve var oluş kaynağıdır. Çünkü bu ilke, her ne suretle olursa olsun, yan gelip yatmayı ya da teslim bayrağı çekmeyi yasaklıyor bize. Her zaman canlı, diri, uyanık ve dinamik olmayı, özetle aynı anda havf / korku ve recâ / ümit halinde olmayı talep ediyor bizden: Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allaha korkarak ve-rahmetini-umarak dua edin.
Medeniyetleri oluşturan, insanlık tarihinin üç kültürel zihniyet arasındaki ritmik ilişki çerçevesinde ortaya çıktığına şahit oluyoruz:
Birincisi: Her şeyin gerçekliği temelde maddeye dayanmayan, yani manevî ihtiyaç ve gayeleri öne çıkaran mistisizm / sezgi yolu ile kavrama ve düşünceye ait zihniyettir.
İkincisi: Her şeyin gerçeğini temelde maddî veya fiziki olarak algılayan ve kabul eden, en önemli beşerî / insanî ihtiyaçların beden ve madde ile ilgili olduğunu söyleyen ve manevî ve ruhî olana değer ve önem vermeyen hissî / duygusal olan kültürel zihniyettir.
Üçüncüsü: Bu ikisinin bir tür karışımı veya ikisinin ortasında yer alan kültürel zihniyettir. Bu kültürel zihniyet, gerçekliği hem maddi / dünyevî hem de manevî diğer bir ifade ile hem bedenî hem de ruhî / manevî olarak algılayan, ihtiyaçlarla gayeler arasında denge kuran Vahyin ve Peygamberin sünnetin kurduğu medeniyettir. Bu kültürel medeniyet, hem din ve hem de ilim yönü olduğundan insanın hem fizikî hem de ruhî ihtiyaçlarını karşılar
Bu mücadele, yarın da farklı şekiller alarak sürecektir... Biz buna İslâmî terminolojide Hak / Hakikat ile Batıl, Tevhid ile şirk veya hayır / iyilik ile şerrin / kötülüğün mücadelesi diyoruz... Müslümanlar olarak; hayır zannettiğimiz şeyde şer, şer zannettiğimiz şeyde de hayır olabileceğine inanmamız isteniyor bizden: ... Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. (K.K:2 / 216) Bu, müthiş bir ilkedir... İnanılmaz bir hayat, hayatiyet, hareket, dinamizm ve var oluş kaynağıdır. Çünkü bu ilke, her ne suretle olursa olsun, yan gelip yatmayı ya da teslim bayrağı çekmeyi yasaklıyor bize. Her zaman canlı, diri, uyanık ve dinamik olmayı, özetle aynı anda havf / korku ve recâ / ümit halinde olmayı talep ediyor bizden: Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allaha korkarak ve-rahmetini-umarak dua edin.
Medeniyetleri oluşturan, insanlık tarihinin üç kültürel zihniyet arasındaki ritmik ilişki çerçevesinde ortaya çıktığına şahit oluyoruz:
Birincisi: Her şeyin gerçekliği temelde maddeye dayanmayan, yani manevî ihtiyaç ve gayeleri öne çıkaran mistisizm / sezgi yolu ile kavrama ve düşünceye ait zihniyettir.
İkincisi: Her şeyin gerçeğini temelde maddî veya fiziki olarak algılayan ve kabul eden, en önemli beşerî / insanî ihtiyaçların beden ve madde ile ilgili olduğunu söyleyen ve manevî ve ruhî olana değer ve önem vermeyen hissî / duygusal olan kültürel zihniyettir.
Üçüncüsü: Bu ikisinin bir tür karışımı veya ikisinin ortasında yer alan kültürel zihniyettir. Bu kültürel zihniyet, gerçekliği hem maddi / dünyevî hem de manevî diğer bir ifade ile hem bedenî hem de ruhî / manevî olarak algılayan, ihtiyaçlarla gayeler arasında denge kuran Vahyin ve Peygamberin sünnetin kurduğu medeniyettir. Bu kültürel medeniyet, hem din ve hem de ilim yönü olduğundan insanın hem fizikî hem de ruhî ihtiyaçlarını karşılar
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.