9789944784023
80607
https://www.turkishbooks.com/books/insanname-p80607.html
İnsanname
5.60
Yine çocukluğumda o dönemin ilkel metotlarla ve hiç uyuşturulmadan berberler tarafından sünnet olduğum, zurnamın yanlış ve fazla kesilmesi ve iyi sarılamamasından ötürü aşırı kan kaybını ve çektiğim ızdırabı hiç unutamıyorum. Pek tabiidir ki sünnet olabilmek bir masraf gerektiren, kivre tutmak ve yemekli tören yapmak gerektirdiğinden ötürü gureba bir türlü bu şartları yerine getiremediğinden dolayı köyde yapılan hazır sünnet düğünü varsa fırsattan istifade sünnet olurlardı. Bu vesileyle köyümüzde ben altı yaşında sünnet olurken onsekizlik delikanlıların da köy meydanında nasıl sünnet olduklarını, çektikleri fiziki ve piskolojik ızdıraba şahit olmuşumdur. Hele hele bunların sünnet artıklarının kediye köpeğe kaptırılması da ehveniyattandır. Bu tarzda bir sünnet imkanı bulamayanların da askerde sünnet oldukları bir gerçektir."
"Evimizde her türlü mekulat, meşrubat ve bol miktarda hayvansal besinler olmasın rağmen öğretmelerimiz bize zorla Amerikan yardımı olan süt tozundan yapılan sütü her gün içirirlerdi. Evimiz deki o güzelim keçi sütlerini bile içmezken sopa zoruyla iğrenerek içmek zorunda bırakıldığım o süt tozundan dolayı bir ömür süt içmekten nefret etmişimdir."
"Bizim şark kültüründe bu işler hep böyledir. Büyükler haklı olsun, haksız olsun her şeyinize sosyal hayatınıza tahsilinize evliliğinize kısaca aklınıza gelebilecek her şeyinize maydanoz olurlar. "
"Mehtap içeri birazcık olsun aydınlatıyordu. Bir süre sonra evin sahibi baba yüksek sesle Salavat getirmeye başlamıştı ve bilahare yorgan yarım metre kadar yükselerek ileri geri gidip gelmekteydi. Ben bu maruz kaldığım olaylardan da şu sonuca varmıştım. "Benim milletimin evlatları savaşırken, dövüşürken, tarlada çalışırken, ibadet yaparken olduğu gibi sevişirken de Salavat getirirek, Ey Muhammed! Şu anda icra-i faaliyet yapıyor ve senin ümmetin olacak bir zatın temelini atıyoruz sadedinden haberin olsun ha! Diyerek Salavat getiriyorlardı" diyorum. Yoksa olmayan aklımı yitirir işin içinden bir türlü çıkamazdım."
"Kazım Paşa köşk malikânesinde Müzekki´ye ikram edilen mükellef köfte sofrası onu zıvanadan çıkarmıştı. Her hafta yediği beş kişilik köfte ve zerzevatı onu Asithaneye döndüğünde mide fesatına uğratıyor, biraz iyileşip öbür hafta kaldığı yerden tekrar devam ettiriyordu. Sezeni Ruha-i Efendi de haklı olarak: "Yahu evladım siz buna ne yediriyorsunuz ki, her dönüşünde ağır hastalanıyor." "
(Tanıtım bülteninden)
Yine çocukluğumda o dönemin ilkel metotlarla ve hiç uyuşturulmadan berberler tarafından sünnet olduğum, zurnamın yanlış ve fazla kesilmesi ve iyi sarılamamasından ötürü aşırı kan kaybını ve çektiğim ızdırabı hiç unutamıyorum. Pek tabiidir ki sünnet olabilmek bir masraf gerektiren, kivre tutmak ve yemekli tören yapmak gerektirdiğinden ötürü gureba bir türlü bu şartları yerine getiremediğinden dolayı köyde yapılan hazır sünnet düğünü varsa fırsattan istifade sünnet olurlardı. Bu vesileyle köyümüzde ben altı yaşında sünnet olurken onsekizlik delikanlıların da köy meydanında nasıl sünnet olduklarını, çektikleri fiziki ve piskolojik ızdıraba şahit olmuşumdur. Hele hele bunların sünnet artıklarının kediye köpeğe kaptırılması da ehveniyattandır. Bu tarzda bir sünnet imkanı bulamayanların da askerde sünnet oldukları bir gerçektir."
"Evimizde her türlü mekulat, meşrubat ve bol miktarda hayvansal besinler olmasın rağmen öğretmelerimiz bize zorla Amerikan yardımı olan süt tozundan yapılan sütü her gün içirirlerdi. Evimiz deki o güzelim keçi sütlerini bile içmezken sopa zoruyla iğrenerek içmek zorunda bırakıldığım o süt tozundan dolayı bir ömür süt içmekten nefret etmişimdir."
"Bizim şark kültüründe bu işler hep böyledir. Büyükler haklı olsun, haksız olsun her şeyinize sosyal hayatınıza tahsilinize evliliğinize kısaca aklınıza gelebilecek her şeyinize maydanoz olurlar. "
"Mehtap içeri birazcık olsun aydınlatıyordu. Bir süre sonra evin sahibi baba yüksek sesle Salavat getirmeye başlamıştı ve bilahare yorgan yarım metre kadar yükselerek ileri geri gidip gelmekteydi. Ben bu maruz kaldığım olaylardan da şu sonuca varmıştım. "Benim milletimin evlatları savaşırken, dövüşürken, tarlada çalışırken, ibadet yaparken olduğu gibi sevişirken de Salavat getirirek, Ey Muhammed! Şu anda icra-i faaliyet yapıyor ve senin ümmetin olacak bir zatın temelini atıyoruz sadedinden haberin olsun ha! Diyerek Salavat getiriyorlardı" diyorum. Yoksa olmayan aklımı yitirir işin içinden bir türlü çıkamazdım."
"Kazım Paşa köşk malikânesinde Müzekki´ye ikram edilen mükellef köfte sofrası onu zıvanadan çıkarmıştı. Her hafta yediği beş kişilik köfte ve zerzevatı onu Asithaneye döndüğünde mide fesatına uğratıyor, biraz iyileşip öbür hafta kaldığı yerden tekrar devam ettiriyordu. Sezeni Ruha-i Efendi de haklı olarak: "Yahu evladım siz buna ne yediriyorsunuz ki, her dönüşünde ağır hastalanıyor." "
(Tanıtım bülteninden)
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.