Devrim Taksim'de Göz Kırptı (31 Mayıs 2013)

Stok Kodu:
9786055172022
Boyut:
165-245
Sayfa Sayısı:
432
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2013-07
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2.Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
%20 indirimli
12.00
9.60
9786055172022
372502
Devrim Taksim'de Göz Kırptı (31 Mayıs 2013)
Devrim Taksim'de Göz Kırptı (31 Mayıs 2013)
9.6
Günce;

Saat Saat, Sokak Sokak / Direniş Süreci / Duvar Yazıları / Tweetler / Pankartlar / Dövizler / Anılar / Anekdotlar / Fotoğraflar / Afişler / Stencıllar

Röportajlar;

Sırrı Süreyya Önder: Hayatlarını emeklerini pazarlayarak geçirmek zorunda bırakılanların kendilerine ait son şeyi, havalarını, sularını kurtarma çabası içerisinde...

İhsan Eliaçık: Her zaman birileri bir rüya görür, sonra başka birileri gelir, o rüyayı çok ciddiye alarak, peşine düşerek, dünyayı o rüyanın içinde yeniden kurar, işte devrimci, o rüyayı görebilendir.

Ethem Sarısülük'ün Ailesi: Bütün anneler çocuklarının peşinde dursun, çocuklarını savunsun, ağlamasınlar, gözyaşını göstermesinler.

Mustafa Ayvalıtaş'ın Ailesi: Gördüğü herkesle konuşup sohbet ederdi, neden devrimci olmak gerektiğini, neye karşı olduğumuzu sürekli anlatırdı.

Abdullah Cömert'in Ailesi: Bana bir şey olursa üzülmeyin, ben hepiniz için gidiyorum...

Çarşı: Beşiktaş, halkın takımıdır; halk isyan etmiş, Çarşı'da halkın yanında yer almıştır.

Anti-Kapitalist Müslümanlar: Nasıl ki Allah, bir kişiye ya da bir zümreye özel bir varlık olamayacaksa, O'nun yarattığı Mülk de bir kişiye ya da bir zümreye özel olamaz.

Makaleler;

Devrim Taksim'de Göz Kırptı, Bu Maya Tutacak
-Deniz Adalı-

Kirli Demokrasi; Tekelci Polis Devleti
-Fikret Soydan-

Şimdi Her yer Taksim, Herkes Ethem
-Temel Demirer-

Bu Daha Başlangıç Mücadeleye Devam
-Sibel Özbudun-

Hayat Sen Ne Sarsıcı, Sen Ne Zalim, Sen Ne Muhteşem Bir Şeysin
-Sibel Yerdeniz-

Bir Gece Ansızın, Gelebiliriz...
-Lgbt-Blok-

Ötekilerin Postası ötekileştirilmiş hayatların sesidir...
-Ötekilerin Postası-


Belgeler;

Taksim'de Dağıtılmış Yazılı Mataryeller


Kitaptan...

İsyan insanlaşmadır.
1 Mayıs 2013'te, Taksim'i işgal ettiler ama o sokaklarda TOMA'lara karşı direnişi durduramadılar. 1 Mayıs 2013, ciddi bir direnişin ortaya konduğu an oldu.
Ve biz, 2 Mayıs 2013'te, "Bekle bizi İstanbul, Bekle bizi Taksim" dedik. 31 Mayıs 2013'te geldik. Yüzbinler olup geldik, tüm halklar olarak geldik, haksızlığa karşı çıkanlar olduk geldik, yeter artık diyerek geldik, özgürlüklerimizi savunmak için geldik, ne istediğimizi bilmesek de ne istemediğimizi bilerek geldik. Taksim'e aktık.
31 Mayıs 2013'te Taksim'i geri aldık.
Taksim özgürleşti.
Taksim, içine dolan kalabalıklarla sadece ağaçları kurtarmadı, güzelleşti.
Biliyoruz ki, isyan özgürleştirir.
Biliyoruz ki, direniş güzelleştirir.
Biliyoruz ki eylem birleştirir.
Biz, bunu hep birlikte yaşadık.

Özgürleşmek ve özgür bir nefes çekmek, gazı bastırdı, korkuları yıktı. Sinmiş, esir, silik hayat yerine artık herkesin bir hikayesi var. Gerçek bir hikaye. Alışveriş merkezlerine sıkışmış, TV karşısına bağlanmış, işyerine hapsolmuş bir bayat hikaye değil, bir sahte yaşam değil, bir gerçek yaşam hikayesi.

Yaşamı gerçekten hissetmektir bu. İnsanlaşma mücadelesidir. İşte direnişe güç veren budur. Herkes kendinin bir şeyler yapabileceğini gördü, herkes, yanındakinin rakibi, düşmanı, bir yabancı olmadığını anladı. Kendine yanındakine inancın nelere yol açtığını gördük.

"O alanda birikmiş öfkelerin yansıması vardı, dayanışmanın en güzel örnekleri vardı, cesaretin eğlenceyle buluştuğu anlar vardı, değişen hayatlar vardı. Alana girildiği ilk günlerde vandal dedikleri o insanları gördüm; barikat olarak kullanılan otobüsün akbil makinesini tekmeliyordu. "Her gün sana akbil basmaktan bıktım." diye bağırıyordu. Kimse onun bu halini yadırgamadı; zira herkes o bıkkınlığı yakından tanıyordu. Yaşlı bir amcayla teyzeyi gördüm bir gün alanda, seyyar satıcının koca bir tepsi sandviçini satın alıp bir stanta bağış olarak gönderiyordu. Satıcı, hem mutlu hem de sanki elindeki malzemenin bitip de alandan ayrılacak olmanın hüznünü yaşıyordu. Ya da belki ben dramatize etmişimdir.

Divan Otel'de oğlunu okula gönderirmişçesine barikata yollayan anneyi gördüm. "Gaz maskeni aldın mı, deniz gözlüğünü unutma, dikkat et yavrum." Oğlu annesinin titiz ellerinden sapasağlam gidip, Talcid içinde ve yaşlı gözlerle soluk soluğa geri dönüyordu. Annesi onu tekrar paklayıp, sakinleştirip, biraz da sohbet ettikten sonra çatışmaya geri yolluyordu. Asla "Gitme!" demiyordu. Bir stanta yaklaşıp da "Abi, biz gaz yemeye geldik de, meydanda mı duralım yoksa Gezi'de mi?" diye soran gençleri gördüm.

Elinde oyuncak dozeriyle polis barikatına doğru koşan 4 yaşında çocuğu gördüm. Beyoğlu'ndaki evinin camından sarkıp "Gitmeyin çocuklar, biz de geliyoruz." diye bağıran yaşlı teyzeyi, arabalarını barikatlardaki gençlere teslim eden insanları, her birine kendi çocuklarıymış gibi yardım eden teyzeleri gördüm. Bizim artık korku duvarlarımız ve yalnızlığımız yok. Bizi eğlenceli, mutlu, sağlam ve güzel bir gelecek bekliyor artık!"
Günce;

Saat Saat, Sokak Sokak / Direniş Süreci / Duvar Yazıları / Tweetler / Pankartlar / Dövizler / Anılar / Anekdotlar / Fotoğraflar / Afişler / Stencıllar

Röportajlar;

Sırrı Süreyya Önder: Hayatlarını emeklerini pazarlayarak geçirmek zorunda bırakılanların kendilerine ait son şeyi, havalarını, sularını kurtarma çabası içerisinde...

İhsan Eliaçık: Her zaman birileri bir rüya görür, sonra başka birileri gelir, o rüyayı çok ciddiye alarak, peşine düşerek, dünyayı o rüyanın içinde yeniden kurar, işte devrimci, o rüyayı görebilendir.

Ethem Sarısülük'ün Ailesi: Bütün anneler çocuklarının peşinde dursun, çocuklarını savunsun, ağlamasınlar, gözyaşını göstermesinler.

Mustafa Ayvalıtaş'ın Ailesi: Gördüğü herkesle konuşup sohbet ederdi, neden devrimci olmak gerektiğini, neye karşı olduğumuzu sürekli anlatırdı.

Abdullah Cömert'in Ailesi: Bana bir şey olursa üzülmeyin, ben hepiniz için gidiyorum...

Çarşı: Beşiktaş, halkın takımıdır; halk isyan etmiş, Çarşı'da halkın yanında yer almıştır.

Anti-Kapitalist Müslümanlar: Nasıl ki Allah, bir kişiye ya da bir zümreye özel bir varlık olamayacaksa, O'nun yarattığı Mülk de bir kişiye ya da bir zümreye özel olamaz.

Makaleler;

Devrim Taksim'de Göz Kırptı, Bu Maya Tutacak
-Deniz Adalı-

Kirli Demokrasi; Tekelci Polis Devleti
-Fikret Soydan-

Şimdi Her yer Taksim, Herkes Ethem
-Temel Demirer-

Bu Daha Başlangıç Mücadeleye Devam
-Sibel Özbudun-

Hayat Sen Ne Sarsıcı, Sen Ne Zalim, Sen Ne Muhteşem Bir Şeysin
-Sibel Yerdeniz-

Bir Gece Ansızın, Gelebiliriz...
-Lgbt-Blok-

Ötekilerin Postası ötekileştirilmiş hayatların sesidir...
-Ötekilerin Postası-


Belgeler;

Taksim'de Dağıtılmış Yazılı Mataryeller


Kitaptan...

İsyan insanlaşmadır.
1 Mayıs 2013'te, Taksim'i işgal ettiler ama o sokaklarda TOMA'lara karşı direnişi durduramadılar. 1 Mayıs 2013, ciddi bir direnişin ortaya konduğu an oldu.
Ve biz, 2 Mayıs 2013'te, "Bekle bizi İstanbul, Bekle bizi Taksim" dedik. 31 Mayıs 2013'te geldik. Yüzbinler olup geldik, tüm halklar olarak geldik, haksızlığa karşı çıkanlar olduk geldik, yeter artık diyerek geldik, özgürlüklerimizi savunmak için geldik, ne istediğimizi bilmesek de ne istemediğimizi bilerek geldik. Taksim'e aktık.
31 Mayıs 2013'te Taksim'i geri aldık.
Taksim özgürleşti.
Taksim, içine dolan kalabalıklarla sadece ağaçları kurtarmadı, güzelleşti.
Biliyoruz ki, isyan özgürleştirir.
Biliyoruz ki, direniş güzelleştirir.
Biliyoruz ki eylem birleştirir.
Biz, bunu hep birlikte yaşadık.

Özgürleşmek ve özgür bir nefes çekmek, gazı bastırdı, korkuları yıktı. Sinmiş, esir, silik hayat yerine artık herkesin bir hikayesi var. Gerçek bir hikaye. Alışveriş merkezlerine sıkışmış, TV karşısına bağlanmış, işyerine hapsolmuş bir bayat hikaye değil, bir sahte yaşam değil, bir gerçek yaşam hikayesi.

Yaşamı gerçekten hissetmektir bu. İnsanlaşma mücadelesidir. İşte direnişe güç veren budur. Herkes kendinin bir şeyler yapabileceğini gördü, herkes, yanındakinin rakibi, düşmanı, bir yabancı olmadığını anladı. Kendine yanındakine inancın nelere yol açtığını gördük.

"O alanda birikmiş öfkelerin yansıması vardı, dayanışmanın en güzel örnekleri vardı, cesaretin eğlenceyle buluştuğu anlar vardı, değişen hayatlar vardı. Alana girildiği ilk günlerde vandal dedikleri o insanları gördüm; barikat olarak kullanılan otobüsün akbil makinesini tekmeliyordu. "Her gün sana akbil basmaktan bıktım." diye bağırıyordu. Kimse onun bu halini yadırgamadı; zira herkes o bıkkınlığı yakından tanıyordu. Yaşlı bir amcayla teyzeyi gördüm bir gün alanda, seyyar satıcının koca bir tepsi sandviçini satın alıp bir stanta bağış olarak gönderiyordu. Satıcı, hem mutlu hem de sanki elindeki malzemenin bitip de alandan ayrılacak olmanın hüznünü yaşıyordu. Ya da belki ben dramatize etmişimdir.

Divan Otel'de oğlunu okula gönderirmişçesine barikata yollayan anneyi gördüm. "Gaz maskeni aldın mı, deniz gözlüğünü unutma, dikkat et yavrum." Oğlu annesinin titiz ellerinden sapasağlam gidip, Talcid içinde ve yaşlı gözlerle soluk soluğa geri dönüyordu. Annesi onu tekrar paklayıp, sakinleştirip, biraz da sohbet ettikten sonra çatışmaya geri yolluyordu. Asla "Gitme!" demiyordu. Bir stanta yaklaşıp da "Abi, biz gaz yemeye geldik de, meydanda mı duralım yoksa Gezi'de mi?" diye soran gençleri gördüm.

Elinde oyuncak dozeriyle polis barikatına doğru koşan 4 yaşında çocuğu gördüm. Beyoğlu'ndaki evinin camından sarkıp "Gitmeyin çocuklar, biz de geliyoruz." diye bağıran yaşlı teyzeyi, arabalarını barikatlardaki gençlere teslim eden insanları, her birine kendi çocuklarıymış gibi yardım eden teyzeleri gördüm. Bizim artık korku duvarlarımız ve yalnızlığımız yok. Bizi eğlenceli, mutlu, sağlam ve güzel bir gelecek bekliyor artık!"
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat