9786057683519
511791
https://www.turkishbooks.com/books/arsiv-belgeleri-isiginda-marko-pasa-p511791.html
Arşiv Belgeleri Işığında Marko Paşa Hayatı, Çevresi, Şahsiyet
10.8
Hayatın Türk Tıbbına vakfeden Marka Paşa ile ilgili bu eseri:
"Yaşadığımız zor zamanların kahramanları olan sağlık çalışanlarımıza şükranla ithaf..." ediyoruz.
Büyük Osmanlı çatısı altında buluşan gayrı-müslimler arasında Ermeni ve Rumların ayrı bir yeri ve konumu vardı. Onlar asırlara yayılan kültürel bir mayalanmayla bu büyük terkibin en esaslı ses ve renklerinden biri olmuşlardı. Yerli Rumlarımız, Yunan devleti kurulduktan sonra bile ekseriyetle İstanbul'u Atina'ya tercih etmiş ve Osmanlı çatısı altında yaşamayı yeğlemişlerdi. "Osmanlının en uzun yüzyılı"nın bilhassa ikinci yarısı yerli Rumların altın yıllarıydı.
Gayrı-müslimlerle ilgili kısıtlamaları kaldıran hukuki düzenlemeler zengin ve güçlü bir Rum elitinin doğmasına hizmet etmişti. Rumlar bir yandan Batılı şirketlerin komisyoncuları, aracıları ve bankerler olarak zenginleşirken, diğer taraftan Devlet yönetiminde ve bilhassa Hariciye'de hatırı sayılır bir ağırlık kazanmışlardı. Ancak, Büyükelçiler arasında Musuros'un Atina'da, Karateodoris'in de Berlin Kongresi'nde Osmanlı Devleti'ni temsil ederken gösterdikleri gayret dönemin Rum aydınlarının sadakatinin ve Osmanlı tebaası olmayı nasıl içselleştirdiklerinin tipik örnekleriydi. Ne var ki yakın tarihin siyasi çalkantıları bu kader ortaklığına daha fazla izin vermedi. Geçen asrın başında İstanbul nüfusunun nerdeyse üçte birini teşkil eden Rumlar ve onların önemli şahsiyetleri zamanla buharlaştılar ve silik birer hatıraya dönüştüler.
Saray tabibi, Meclis-i Ayan üyesi, Mekteb-i Tıbbiye nâzırı, Kızılay'ın kurucularından olması gibi seçkin vasıflarına ve üstelik birkaç kuşak önce yaşamış olmasına rağmen Marko Paşa'nın portresi de bugün hayli puslu ve gölgeli. O şimdilerde daha çok "Derdini Marko Paşaya anlat" sözüyle ve yılda bir Kızılay'ın kuruluş törenlerinde hatırlanıyor. Daha çok zengin arşiv belgelerine ve Mekteb-i Tıbbiye'deki talebelerinin hatıralarına dayanan bu mütevazi çalışmayla biz o sisleri biraz olsun aralamayı ve gölgeler içindeki simasını belirginleştirmeyi amaçladık.
Hayatını Türk tıbbına vakfeden ve bu ülkeyi ülkesi bilen Marko Paşa bugün Kuzguncuk sırtlarında, denize nâzır kabristanında son uykusunu uyuyor ve geçmişteki ortak tarihe tanıklıkta bulunuyor. Bu çalışma Türk Tıbbının ona olan şükran borcunun küçük bir ifadesi..
"Yaşadığımız zor zamanların kahramanları olan sağlık çalışanlarımıza şükranla ithaf..." ediyoruz.
Büyük Osmanlı çatısı altında buluşan gayrı-müslimler arasında Ermeni ve Rumların ayrı bir yeri ve konumu vardı. Onlar asırlara yayılan kültürel bir mayalanmayla bu büyük terkibin en esaslı ses ve renklerinden biri olmuşlardı. Yerli Rumlarımız, Yunan devleti kurulduktan sonra bile ekseriyetle İstanbul'u Atina'ya tercih etmiş ve Osmanlı çatısı altında yaşamayı yeğlemişlerdi. "Osmanlının en uzun yüzyılı"nın bilhassa ikinci yarısı yerli Rumların altın yıllarıydı.
Gayrı-müslimlerle ilgili kısıtlamaları kaldıran hukuki düzenlemeler zengin ve güçlü bir Rum elitinin doğmasına hizmet etmişti. Rumlar bir yandan Batılı şirketlerin komisyoncuları, aracıları ve bankerler olarak zenginleşirken, diğer taraftan Devlet yönetiminde ve bilhassa Hariciye'de hatırı sayılır bir ağırlık kazanmışlardı. Ancak, Büyükelçiler arasında Musuros'un Atina'da, Karateodoris'in de Berlin Kongresi'nde Osmanlı Devleti'ni temsil ederken gösterdikleri gayret dönemin Rum aydınlarının sadakatinin ve Osmanlı tebaası olmayı nasıl içselleştirdiklerinin tipik örnekleriydi. Ne var ki yakın tarihin siyasi çalkantıları bu kader ortaklığına daha fazla izin vermedi. Geçen asrın başında İstanbul nüfusunun nerdeyse üçte birini teşkil eden Rumlar ve onların önemli şahsiyetleri zamanla buharlaştılar ve silik birer hatıraya dönüştüler.
Saray tabibi, Meclis-i Ayan üyesi, Mekteb-i Tıbbiye nâzırı, Kızılay'ın kurucularından olması gibi seçkin vasıflarına ve üstelik birkaç kuşak önce yaşamış olmasına rağmen Marko Paşa'nın portresi de bugün hayli puslu ve gölgeli. O şimdilerde daha çok "Derdini Marko Paşaya anlat" sözüyle ve yılda bir Kızılay'ın kuruluş törenlerinde hatırlanıyor. Daha çok zengin arşiv belgelerine ve Mekteb-i Tıbbiye'deki talebelerinin hatıralarına dayanan bu mütevazi çalışmayla biz o sisleri biraz olsun aralamayı ve gölgeler içindeki simasını belirginleştirmeyi amaçladık.
Hayatını Türk tıbbına vakfeden ve bu ülkeyi ülkesi bilen Marko Paşa bugün Kuzguncuk sırtlarında, denize nâzır kabristanında son uykusunu uyuyor ve geçmişteki ortak tarihe tanıklıkta bulunuyor. Bu çalışma Türk Tıbbının ona olan şükran borcunun küçük bir ifadesi..
Hayatın Türk Tıbbına vakfeden Marka Paşa ile ilgili bu eseri:
"Yaşadığımız zor zamanların kahramanları olan sağlık çalışanlarımıza şükranla ithaf..." ediyoruz.
Büyük Osmanlı çatısı altında buluşan gayrı-müslimler arasında Ermeni ve Rumların ayrı bir yeri ve konumu vardı. Onlar asırlara yayılan kültürel bir mayalanmayla bu büyük terkibin en esaslı ses ve renklerinden biri olmuşlardı. Yerli Rumlarımız, Yunan devleti kurulduktan sonra bile ekseriyetle İstanbul'u Atina'ya tercih etmiş ve Osmanlı çatısı altında yaşamayı yeğlemişlerdi. "Osmanlının en uzun yüzyılı"nın bilhassa ikinci yarısı yerli Rumların altın yıllarıydı.
Gayrı-müslimlerle ilgili kısıtlamaları kaldıran hukuki düzenlemeler zengin ve güçlü bir Rum elitinin doğmasına hizmet etmişti. Rumlar bir yandan Batılı şirketlerin komisyoncuları, aracıları ve bankerler olarak zenginleşirken, diğer taraftan Devlet yönetiminde ve bilhassa Hariciye'de hatırı sayılır bir ağırlık kazanmışlardı. Ancak, Büyükelçiler arasında Musuros'un Atina'da, Karateodoris'in de Berlin Kongresi'nde Osmanlı Devleti'ni temsil ederken gösterdikleri gayret dönemin Rum aydınlarının sadakatinin ve Osmanlı tebaası olmayı nasıl içselleştirdiklerinin tipik örnekleriydi. Ne var ki yakın tarihin siyasi çalkantıları bu kader ortaklığına daha fazla izin vermedi. Geçen asrın başında İstanbul nüfusunun nerdeyse üçte birini teşkil eden Rumlar ve onların önemli şahsiyetleri zamanla buharlaştılar ve silik birer hatıraya dönüştüler.
Saray tabibi, Meclis-i Ayan üyesi, Mekteb-i Tıbbiye nâzırı, Kızılay'ın kurucularından olması gibi seçkin vasıflarına ve üstelik birkaç kuşak önce yaşamış olmasına rağmen Marko Paşa'nın portresi de bugün hayli puslu ve gölgeli. O şimdilerde daha çok "Derdini Marko Paşaya anlat" sözüyle ve yılda bir Kızılay'ın kuruluş törenlerinde hatırlanıyor. Daha çok zengin arşiv belgelerine ve Mekteb-i Tıbbiye'deki talebelerinin hatıralarına dayanan bu mütevazi çalışmayla biz o sisleri biraz olsun aralamayı ve gölgeler içindeki simasını belirginleştirmeyi amaçladık.
Hayatını Türk tıbbına vakfeden ve bu ülkeyi ülkesi bilen Marko Paşa bugün Kuzguncuk sırtlarında, denize nâzır kabristanında son uykusunu uyuyor ve geçmişteki ortak tarihe tanıklıkta bulunuyor. Bu çalışma Türk Tıbbının ona olan şükran borcunun küçük bir ifadesi..
"Yaşadığımız zor zamanların kahramanları olan sağlık çalışanlarımıza şükranla ithaf..." ediyoruz.
Büyük Osmanlı çatısı altında buluşan gayrı-müslimler arasında Ermeni ve Rumların ayrı bir yeri ve konumu vardı. Onlar asırlara yayılan kültürel bir mayalanmayla bu büyük terkibin en esaslı ses ve renklerinden biri olmuşlardı. Yerli Rumlarımız, Yunan devleti kurulduktan sonra bile ekseriyetle İstanbul'u Atina'ya tercih etmiş ve Osmanlı çatısı altında yaşamayı yeğlemişlerdi. "Osmanlının en uzun yüzyılı"nın bilhassa ikinci yarısı yerli Rumların altın yıllarıydı.
Gayrı-müslimlerle ilgili kısıtlamaları kaldıran hukuki düzenlemeler zengin ve güçlü bir Rum elitinin doğmasına hizmet etmişti. Rumlar bir yandan Batılı şirketlerin komisyoncuları, aracıları ve bankerler olarak zenginleşirken, diğer taraftan Devlet yönetiminde ve bilhassa Hariciye'de hatırı sayılır bir ağırlık kazanmışlardı. Ancak, Büyükelçiler arasında Musuros'un Atina'da, Karateodoris'in de Berlin Kongresi'nde Osmanlı Devleti'ni temsil ederken gösterdikleri gayret dönemin Rum aydınlarının sadakatinin ve Osmanlı tebaası olmayı nasıl içselleştirdiklerinin tipik örnekleriydi. Ne var ki yakın tarihin siyasi çalkantıları bu kader ortaklığına daha fazla izin vermedi. Geçen asrın başında İstanbul nüfusunun nerdeyse üçte birini teşkil eden Rumlar ve onların önemli şahsiyetleri zamanla buharlaştılar ve silik birer hatıraya dönüştüler.
Saray tabibi, Meclis-i Ayan üyesi, Mekteb-i Tıbbiye nâzırı, Kızılay'ın kurucularından olması gibi seçkin vasıflarına ve üstelik birkaç kuşak önce yaşamış olmasına rağmen Marko Paşa'nın portresi de bugün hayli puslu ve gölgeli. O şimdilerde daha çok "Derdini Marko Paşaya anlat" sözüyle ve yılda bir Kızılay'ın kuruluş törenlerinde hatırlanıyor. Daha çok zengin arşiv belgelerine ve Mekteb-i Tıbbiye'deki talebelerinin hatıralarına dayanan bu mütevazi çalışmayla biz o sisleri biraz olsun aralamayı ve gölgeler içindeki simasını belirginleştirmeyi amaçladık.
Hayatını Türk tıbbına vakfeden ve bu ülkeyi ülkesi bilen Marko Paşa bugün Kuzguncuk sırtlarında, denize nâzır kabristanında son uykusunu uyuyor ve geçmişteki ortak tarihe tanıklıkta bulunuyor. Bu çalışma Türk Tıbbının ona olan şükran borcunun küçük bir ifadesi..
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.